Sayısal Kompozisyon Yazılımları, Tarihi(m)
Sayısal Kompozisyon yazılımları giderek Bilgisayar Grafiği ve sayısal görsel efektle ilgilenen arkadaşların hayatına girmeye başladı. Daha önceki bir yazımızda, bu değişimin sebeplerini ortaya koymaya, sayısal kompozisyonun faydalarını ve önemini anlatmaya çalışmıştık. Bu sefer, sayısal kompozisyon yazılımlarının gelişimlerini ve tarihçelerini aktarmaya, geleceklerine yönelik, tahminlerde bulunmaya çalışacağım. Sanırım yazının sonunda, önümüzdeki yıllarda başarılı olması muhtemel kompozisyon yazılımlarını görecek, “hangisi ?” sorusuna cevaplar bulacaksınız.
Kompozisyon yazılımları geçmişim ve deneyimlerim önceleri fazla derine gitmeyen, üstün körü işlerden ibaretti. Bunun en büyük sebeplerinden biri sanırım, Amiga bilgisayarlarından PC’ye transfer olan TVPaint (sonra Aura ismini aldı) yazılımıydı. Bu yazılımda basit ve temel kompozisyon ihtiyaçlarını gidermek oldukça kolay ve pratikti. Eski bir Amiga kullanıcısı olarak, işimi gören bu yazılımda devam ettiğim için, alternatifleriyle başlangıçta çok ilgilenmedim. Hala Aura (TVPaint’in NewTek versiyonu) kullandığım temel yazılımlardan biridir.
Hatırladığım kadarıyla o dönemlerde isimleri en çok geçen diğer yazılımlar After Effects ve Digital Fusion’dı. Bunlardan Digital Fusion, LightWave kullanıcıları tarafından en çok kullanılan kompozisyon yazılımı olması nedeniyle dikkatimi çekmişti. Digital Fusion Kullanıcı arayüzünü anlatan bir kitabın fotokopisini Cengiz (Iraklı:soyadını hatırlayamadım üzgünüm) arkadaşımız hediye edince yazılıma bakmam için yeterli sebebim olmuştu. Ama arayüzü o kadar kötü ve iticiydi ki 🙂 bu da nedir demekten kendimi alamamıştım. Çeşitli borular (nodeları birbirine bağlayan) ve oklar, node’ları yerleştirmeniz gereken kutucuklar sebebiyle, çok alışıldık ve sevimli bir arayüze sahip değildi. Belkide node tabanlı bir sistemle ilk karşılaşmam olduğu için pek ilgilenmedim, sonraları AliasWavefront (o zamanlar ismi böyleydi), Maya yazılımını piyasaya sürdüğünde NT sürümüyle Fusion’ı paketleyip Maya Fusion ismiyle satınca Fusion’a yine bakmış ve çokta beğenmiştim (Maya Unlimited SGI sistemlerdeyse yanlış hatırlamıyorsam Alias/Wavefront’s Composer yazılımıyla geliyordu).
Derken DV Magazine yeni ve özel bir dergi çıkarttığını duyurdu. Bu ek Video Profesyonellerine çok özel uygulamalar içerecekti. Fiyatı biraz yüksekti ama o dönemde böyle özel bir dergiye ve bilgiye ulaşmak bizim için çok önemliydi. İlk sayı geldiğinde After Effects’de kalabalıklaştırma üzerine bir uygulama olduğunu gördüm. Oldukça ilgi çekiciydi. Sonraki sayfalarda yine After Effects uygulamaları vardı. After Effects’e bakmak ve ilgilenmek şart görünüyordu 🙂 After Effects hakkında bilgilerim ise tarihsel bilgilerdi. İlk olarak CoSA firmasının çıkardığını biliyordum. Ama o sıralar macintosh için bir çözümdü. Sonra Aldus (pagemaker ve Freehand’in sahibi), After Effects’i satın almıştı. 1994 yılında Aldus ve Adobe birleşince After Effects, daha bir dikkat çekmeye, Adobe’nin elinde tanınmaya başlamıştı. After Effects çok hoşuma gitmesine rağmen, layer sistemi, bana Aura’dan çok farklı gelmiyordu. Çoğu zaman işlerimi Aura’da daha hızlı yapabiliyordum. Mantıkları çok farklı görünmüyordu ve After Effects’e pek zaman ayıramadığım için, fazla derine inemedim.
After Effects’e oldukça benzeyen, ama roto/paint özelliği çok daha ileri olan Commotion’ı unutmadan notlarımın arasına alayım. Scott Squires’in (ILM’in efekt baş danışmanlarından biridir ve sektörün öncülerinden) bu güzel yazılımı, bir süre oldukça ilgimi çekmiş ve kullanmıştım. RotoSpline kavramıyla ilk orada karşılaşmış ve çok beğenmiştim. Scott Squires şimdilerde sitesinden deneyim ve bilgilerini paylaşıyor. Bir göz atın derim.. Commotion’a ne oldu derseniz, sonrasında Pinnacle firması tarafından satın alındı, After Effects’e rakip olacak diye düşünüyorduk ama, bir süre sonra yok edildi 🙁
Denim firmasının, Illuminaire Paint ve Illuminaire Composition adında iki modülden oluşan Illuminaire 1.0 çıktığı zaman, sektörden birçok kişinin ilgisini çekmişti. Tam emin değilim ama sanırım Kürşad (Karataş) ve Hamit Keleş ‘le sohbetlerimizden birinde konu olmuş ve dikkatimi çekmişti. Illuminaire Composition kısmının arayüzü nedense bana çok yabancı gelmemişti. 3D özellikleride vardı. Tam bu yazılımı araştırmaya başlıyordum ki, Discreet Logic bu yazılımları satın alıp (30 Haziran, 1997) bir süre sonra Discreet Effect* ve paint* olarak satışa sundu. Bu dönem Discreet’in satın alma dönemiydi. Radiosity çözümü Lightscape’i alarak Light*, D-Vision Systems’den aldığı teknolojileride Edit* olarak satışa sunduğu dönemdi. Effect*’in yapısı, çok değişmemişti. En azından döküman konusunda artık daha bir rahattık. Effect’i de biraz kullanmaya çalıştım. Özellikle 3D özellikleri çok hoşuma gidiyordu. Diğer kompozisyon yazılımlarında olmayan (en azından benim bildiğim kadarıyla) bu özelliği birçok arkadaşımnda dikkatini çekiyordu. LightWave’in 2D hali diye düşünüyordum 🙂 Ama onada çok zaman ayıramadım. İyikide zaman ayırmamışım. Çünkü çok geçmeden Discreet Logic bu ikisini birleştirip, kendi ürünlerinden (flame vb) özelliklerde ekleyerek, Combustion yazılımını piyasaya sürdü (1998).
Arayüz olarak bana, daha çok mühendislik yazılımı gibi görünmelerinden dolayı olsa gerek, eskiden beri Autodesk ve yazılımlarından pek hoşlanmamışımdır. Bunda zamanında Ergin (Tezer) ile 3DS – LightWave çekişmemizinde sanırım etkisi var. (şimdi aklımız başımıza geldi.. ne saçmaymış diye gülümsüyorum). Ama combustion’a biraz baktıktan sonra, arayüzüne alışamadığımı fark ettim. Hala aradığımı bulamamıştım…
Tüm bu döneme kadar sayısal kompozisyon yazılımlarını bir ihtiyaç, araç setimin bir uzantısı olarak görmeyip, sadece gelişmelerden uzak kalmamak ve sunduklarını kavramak için harcadığımı söyleyebilirim. Ciddi olarak olaya yaklaşmamıştım. Taa ki, cinefex dergilerinde film endüstrisinde kullanılan yazılımlara dikkatim kayana kadar…
Film Endüstrisi ve Sayısal Kompozisyon Seçimleri
Cinefex makalelerinde genelde iki yazılımdan bahsediliyor, derginin sayfalarında bu yazılımların reklamları yer alıyordu. Shake ve Chalice. İki firmanında Türkiye’de temsilcisi yoktu. Temsilcisi olmasını bırakın, sektörde (en azından çevremde) isimlerini duyanda yoktu. İçimde bu yazılımları denemek için büyük bir istek oluştu. Her iki firmaya yazarak, eğer mümkünse deneme sürümlerini yollamalarını istedim. Her iki firmada çok geçmeden ilgi gösterdi ve kısa süre sonra dökümanlar ve deneme sürümleri olan paketler adresime geldi. Chalice’in CD’si mesela çok şık bir koruyucu kaba sahipti (en azından o dönem için) 🙂 … Neyse konuyu dağıtmayalım. İkisinide sistemime kurdum. Her iki yazılımda NT tabanına yeni geçtiklerinden, bazı aksaklıklar olmasını bekliyordum. Çünkü bu yazılımlar genelde Irix/Unix sistemlerde kullanılıyordu. Yazılımları kurduğumda bu olumsuz durumun Chalice’de çok daha belirgin olduğunu gördüm. Arayüzü, yapısı, tuşlar, menüler 🙂 ne varsa başka bir dünyadan gelmiş gibiydi. Çok garipti, farklıydı ve iticiydi. Shake’in arayüzü ise beni bir anda kendine çekmeyi başardı. Biraz dökümanlarına baktığımda, çok güçlü ve esnek bir sistem olduğunu anlamam fazla sürmedi. Chalice’de çok esnekti, çok hızlıydı.. Ama arayüzü, Houdini’nin 2-3 sürüm önceki hali gibiydi (hatta fark yok). Her iki firmada çok geçmeden benimle bağlantıya geçip, düşüncelerimi sordular. Shake’i çok beğendiğimi ve Türkiye’de bu yazılımın hiç bilinmediğini, bu yazılımı tanıtmaktan mutluluk duyacağımı bildirdim. Sonra firma (AGF Multimedia) olarak Nothing Real ile bir anlaşmaya vararak Türkiye’de tanıtmaya başladık. Chalice’in ise arayüzünün, çok teknik kullanıcılara uygun olduğunu bildirdik. Silicongrail firmasından bize yeni sürümün, çok iyi olacağı ve tüm bunların giderileceği yönünde bilgi geldi. Yeni sürümü beklerken, Shake’i öğrenmeye, denemeler yapmaya başladım. Bir yandan da tanıtmaya çalışıyorduk. Ama kimse Shake’i bilmiyordu, duymamıştı.
Türkiye’de genelde hepiniz şahit olmuşsunuzdur. Insanlar kendi deneyim ve bilgileriyle, araştırarak bir ürüne ulaşmaktan çok, ismi en çok duyulan, reklam olmuş ürünleri tercih ederler. Yani bir TV stüdyosunun jenerik vs yapmak için hala neden Maya almış olabileceğini anlayamayan biri olarak, bu örnekleri çok gördüm. Shake’i anlatsakta, ilgili referansları bilgileri versekte insanlar ikna olmuyorlardı. Hatta, şimdi ismini vermek istemiyorum, bir özel universitemiz laboratuarları için LightWave3D aldığında, kompozisyon yazılımı olarak ne önereceğimizi sormuştu. Bizde hiç şüphe duymadan Shake dedik. Çünkü bir üniversitede eğitimi verilebilecek, kompozisyonun mantığının anlatılabileceği en güçlü yazılımlardan bir tanesi kesinlikle Shake’ti. Hatta NothingReal firmasına bu konuda bilgi verdik. Nothing Real’dan yetkililer kaç defa Türkiye’yi aradı ve eğitim kurumlarına çok önem verdiklerini ve paranın çokta önemli olmadığını bildirdi. Ama üniversitemiz yetkililerinden şöyle bir cevap geldi “Shake mi? o da ne hiç duymadık.. Biz ……. alacağız”. Duymamaları normaldi 🙂 hala da duymamış olmaları beni şaşırtmaz. (Universitelerimiz bambaşka bir alem. Bir dönem Max, Bir dönem Maya öğreten bir eğitim anlayışından çok fazla birşey beklememek gerek..) Shake’i inceleme, araştırmaya bile tenezzül etmediler. Bu sırada Chalice’in yeni sürümünün piyasaya sürüldüğünüde atlamayalım. Rayz adındaki yeni yazılım, çok hızlı, gerçekten çok güçlü ve arayüz olarakta harikaydı. Shake’in karşısına, Rayz çok sağlam dikilmişti 🙂 Bende bir ikilemde kaldım. Shake mi ? Rayz mi? Karar veremiyordum 🙂 Rayz’de Shake’de olmayan çok başarılı morphing, warping araçları vardı. Ama Shake o dönem çok alıştığım bir sistem olarak beni sarmıştı. Ama bu çok sürmedi… Apple bir kararla Nothing Real firması ve dolayısıyla Shake ve Tremor’u (shake’in donanım tabanlı sürümü) satın aldı. Bir süre sonrada Intel desteğini çekeceğini açıkladı. Bu başta bizi çok üzdü. Sonra olsun nasılsa Rayz var diye düşündüm. Yurtdışı forumlarda da bu çokça konuşuluyordu. En az Shake kadar güçlü ve hızlı. Hatta Morph/warp ve deformasyonla ilgili Shake’den daha da iyiydi. Bunu düşünen sadece biz değildik 🙂 Apple’da aynısını düşünüyor olmalı ki, Apple SiliconGrail’i ve dolayısıyla Rayz’i satın aldığını açıkladı 🙂 Böylece Intel tabanında node tabanlı iki güçlü sistemi Apple bitiriyordu. Aynı dönemde yüzüklerin Efendisi serisiyle beraber, Shake’in sitelerde ve dergilerde isminden söz edilmeye başladı. Birden herkes Shake konuşur oldu 🙂 Hatta bir internet forumunda (Türkiye) hiç unutmam, divx yapmak için Shake öneren bile vardı 🙂 (Shake divx işleyemezdi, çünki video alt yapısı Quicktime’a dayanmakta ve Quicktime’da olmayan codecler işlenmezdi).
Bundan sonrasını herkes biliyor sanırım. Intel tabanında son sürüm olarak 2.51’i çıkarttıktan sonra Apple sadece macOSX ve Linux sürümlerine destek verdi. Shake’in 3. sürümünde, Apple’ın satın aldığı diğer yazılım olan Rayz’in warp/morph ve deformasyon özellikleri Shake’e eklendi. Son sürümünde de çarpıcı olarak 3D özellikleri geldi. Şu anda sektörde en çok kullanılan kompozisyon yazılımlarından bir tanesi. Ama bu ne yazık ki çok sürmeyecek…Çünkü Apple, Shake’in 4.1 sürümünün son Shake sürümü olduğunu ve yeni sürüm çıkarılmayacağını açıkladı.
Tüm bu gelişmeler olurken, kompozisyon dünyasıda boş durmuyordu. Digital Fusion, birçok filmde kullanılmanın ve giderek üretim süreçlerine girmenin yolunu ararken, Intel tabanında Shake’in boşluğunu doldurmaya çalışıyordu. Bu boşluğu sadece doldurmaya çalışan Fusion’da değildi. Digital Domain (özel efekt firması), üretim sürecinde geliştirdiği ödüllü kompozisyon sistemini satışa sunuyordu. Nuke ismindeki bu sistem, gerçekten çok güçlü ve sağlamdı. Shake’in ömrünü tamamladığı haberinin arkasından birçok Shake kullanan stüdyonun gözleri Nuke’e çevrildi. Benim zaten eskiden beri çevrilmişti 🙂 çünkü, LightWave’in en çok kullanıldığı firmalardan biri olan Digital Domain’de görev alan LightWave kullanıcıları, forumlarda bu yazılımdan çokça söz ediyorlardı. Ama döküman ve bilgi konusunda sıkıntılar yaşanıyordu. Deneme sürümü isteğime olumlu cevap geldiğinde, başta anlam veremediğim kanal sistemine rağmen, bir süre sonra Nuke’un artıları ve sundukları, beni oldukça memnun etti. Arayüzü Shake kadar olmasada özellik olarak kafamdaki üretim sürecime oturuyordu da. (Nuke konusunda başka bir yazıda görüşlerimi sıralarım) Derken Digital Domain firması yönetmen Michael Bay ve bir grup yatırımcı tarafından satın alındı. Sizinde yazının birçok yerinde fark edebileceğiniz gibi bu satın almalar, gerçekten çok can sıkıcı oluyor 🙂
Herkes, (en azından ben) acaba Nuke ne olacak diye düşünmeye başladık. Bir yönetmen ve yatırımcı ekibinin aynı zamanda yazılım konusunda aktif olmasını açıkça çok beklemiyordum. 2007 NAB fuarında, ne olduğu (10 gün kadar önce söylentiler duyulmuştu zaten) ortaya çıktı. Özel efekt oscarını kazanmış, özel efekt plug-in’leri üreticisi The Foundry, Nuke’u satın aldı. Bu harika bir haberdi. Güzel haberler bu kadarlada sınırlı değildi. The Art and Science of Digital Compositing kitabının yazarı, sayısal kompozisyon dünyasının duayeni ve Shake’in ortaya çıkmasını sağlayan (ve bence çok esprili uygulamalar yazan) Ron Brinkman, Nuke’ü geliştiren ekibin başına getiriliyordu. Tüm bu güzel haberleri bir araya getirince, Nuke’un geleceğinin çok parlak olduğunu düşünmeye başladım.
Çoğunuz bu yazıyı ilk defa okuyorsunuz ama 🙂 yayınla düğmesine basmadan, ben bir kaç defa okudum ve yazıya ilk başladığımdan bu yana 1-2 ay geçti… yeni ilginç gelişmelerde oldu (ne kadar interaktif bir yazı). Transformers filmiyle ilgili Michael Bay’le yapılan bir röportajda, Michael Bay, The Foundry firmasını alanın da kendi olduğunu ve yazılımları, The Foundry firmasında topladığını söylüyordu. Görünen o ki, The Foundry, Nuke’ü satın almamıştı, Michael Bay sahip olduğu bir firmadan diğerine üretimi aktarmıştı. Röportajda dahasıda var. ILM’den birkaç uzmanın Nuke üzerinde çalışmak üzere The Foundry ekibine dahil olduğu söyleniyordu. Tüm bunlar Nuke’ün çok başarılı bir geleceği olduğunu gösterir nitelikte.
Yazının artık sonuna gelmemiz gerekiyor. Kişisel görüşümü soracak olursanız, Nuke gelecekte oldukça başarılı olacak bir yazılım. Ama aynen Shake’de olduğu gibi her üretim sürecine, her firmaya uyacak bir yazılım değil. Diğer taraftan, Digital Fusion ya da yeni ismiyle Fusion, son olarak 64 bit sürümünü duyurdu ve çok sağlam bir şekilde ilerliyor. Birçok alanda Nuke’den daha iyi. Mesela Nuke’de parçacık sistemi bulamazken, Fusion’ın parçacık sistemi, belkide sektördeki en gelişmiş ve başarılı sistem. Bence Fusion’da unutulmaması gereken bir yazılım. Film ve özel efekt üretim sürecinin, iddialı bir diğer ismi Autodesk’in (Discreet) Toxic yazılımı olacaktır. Son olarak fiyatı indirip, birçok sorunlar oluşturan veritabanı sisteminden vazgeçtiler. Combustion 5’in duyurulacağı söylentileri yayılmasına rağmen, Siggraph’da ses çıkmamasının sebebi Toxic’in bundan sonra önem kazanacağı anlamına gelebilir. After Effects için yorum yapmaya sanırım pek gerek yok. Motion Grafik dünyasının kralı ve her zaman akıllardan çıkarılmayacak bir yazılım. Kısacası Şöyle bir baktığımızda Nuke, Fusion, Toxic ve After Effects’in çeşitli açılardan birbirlerine üstünlük sağladıkları bir sayısal kompozisyon dünyası resim etmek sanırım yanlış olmayacak… Bu dünyayı takip ederken, notlarım belki bazı arkadaşlara faydalı olabilir. Düzenli olarak takip etmenizde fayda var.
bu çok faydalı ve içerikli yazınız için çok çok teşekkürler…
buram buram emek kokuyor, tecrübe tütüyor…
çok teşekkürler zevkle okudum çok yararlı bilgiler var. emeğinize bilginize sağlık.
hocam teşekkürler .
mükemmel yazı…yüreğinize sağlık
harika bi yazı, benim gibi yeniler için iyi bir referans
Gökhan Bey bu harika makale için teşekkür ederim. Merak ettiğim bir çok konunun cevabını burada buldum. Emeğinize sağlık.
Eski bir yazı ama ufak bir güncelleme yapayım, Nuke’de şu an müthiş bir particle yapısı var, neredeyse Maya’nın Particle editörü ile yarışacak derecede.
Ayrıca tracklediğiniz point cloud’lardan mesh çıkarma, direk kamera paralax’ı hesaplatarak Projection solve etme vb.. gibi muazzam özellikler eklendi..
En güzel tarafı ise bu tür özellikleri adamlar size senede bir güncelleyip sunmuyorlar, neredeyse bir kaç ayda bir yeni bişeyler ekleyip sürüyorlar piyasaya.
Nuke muazzam bir compositing yazılımı bence.